Psikoloji biliminin son araştırmalarına göre, ilişkilerin ve evliliklerin belirli dönemleri olduğunu biliyorum ve birçoğunu danışanlarımla bire bire yaşadım. Tabii ki her ilişkinin kendine has özellikleri vardır ve her insanın olduğu gibi her ilişki de tektir ve “biriciktir”. Yine de kısaca bu dönemleri tarif etmek istiyorum, çünkü sizlere yol gösterici olabileceğini biliyorum. Özellikle dönemden döneme geçişlerde sıkıntılar coşar ve birçok ilişki bu dönüm noktalarında toparlanmakta zorlanır, hatta toparlanamaz. Ben bu geçişleri birer hayat ”virajı” olarak görüyorum. Virajı ne kadar rahat atlatırsak, ilişkimiz de bir o kadar keyifle derinleşir ve olgunlaşır. Ancak bu virajı sağlıklı ve mutlu bir şekilde atlatabilmek için iki kişiye ihtiyacımız var☺ bakın bakalım nerelerdesiniz..
Faz 1 – İlişki arayışı ve oluşumu Başta, geleceği için taklalar atarsın değil mi? O kişiyle tanışmak, flört etmek, duygusal ve cinsel olarak çekici olmak, mümkün olduğunca çok zaman geçirmek ve bu zamanlarda en iyi ve en güçlü yönlerini göstermek, günlük rutin hayat sorumlulukları dışında farklı farklı şeyler yapmak…hepimiz biliyoruz bu çok keyifli ve enerjisi yüksek bir dönemdir. Bu ilkleri iyi ve mutlu atlatanlar yavaş yavaş partnerin geldiği aile yapısıyla ilgilenmeye başlar ve buradan çıkan farklılıklar genelde ilk çatışma yaratan ve hayal kırıklığına uğratan konuları doğurur. Aile ilişkilerinden bağımsızlaşmış kişiler için bu dönem çok daha az sürtüşmeli geçer. Derin hayal kırıklıkları, sorgulamalar, çözümlenemeyen laf didişmeleri, iki kişi arasında kalma, kıskançlık bu döneme ağit en sık karşılaştığım konular. Bu birinci dönemin mutlu sonu, birlikte yaşamaya ya da evlenmeye karar vermektir. Batı kültürlerinde önce birlikte yaşanır, sonra söz konusu çocuk yapmak ise evlenilir. Bizim toplumumuzda eğilim, önce evlilik, sonra birlikte yaşama ve sonra çocuk yapmaktır.
Faz 2 – Evliliğin ilk yılları Çiftler ev içinde oryantasyon halindelerdir☺sorumluluklar, ev işleri, faturalar, kimin hakkı kimin işi, ne? ne zaman? kim? Nasıl yapılır, kim önce eve girer vs. hangi konuda kimin dediği olur vs… İlk yıllar aslında içten, yakın, tatmin edici bir beraberlik yaratmak ve sıcak bir “yuva” kurmak ile geçmeli. Bazen bu yuva kurmak çok ön planda olur ve bu durum sıkıntı ve borçlara sebep olabilir. Bazen de iş bölümü ve sorumluluk dağılımı bir türlü dengelenemez. Birinci dönemde halledilemeyen konular da tekrar tekrar ama bu sefer daha şiddetli karşınıza çıkabilir. Söz konusu bireylerin aile ilişkileriyle veya geçmişleriyle ilgili ise, ilişkiyi zedeleyecek davranışlar yaşanır ve sorunlarla bana gelinir. Bir sonraki dönem ilk hamileliğin heyecanı ile başlar. Çocuk konusu çözülmediği sürece her zaman ortada kalır, kişilerden birisi kendini haksızlığa uğramış hisseder.
Faz 3 – Küçük çocuklu evlilik Hamilelik ve ilk çocuğun doğumu ilişkiyi ilk başta çok canlandırır. Bu güzel heyecan birçok sorun ve sıkıntıyı bir süreliğine unutturacak güçtedir. Çift bu aylarda çok mutludur. Bebek-balayı dönemi bittiği an bebek öncesi halledilemeyen ilişkisel sorunlar şiddetli bir şekilde gündeme çıkar ve birden kişilerin evlilikleriyle ilgili şikayetleri ve mutsuzlukları çok artar. Benimsenmesi gereken yeni anne ve baba rolü, bebek bakımı, uykusuzluk, 2 kişiyken üç olma gibi yenilikler, kişileri zorlayabilir. Çocuğun okul çağına kadar olan bakım ihtiyacı, eğitimiyle ilgili sürekli alınması gereken kararlar, bir yandan iş hayatı ve yapılan fedakarlıklar, günlük rutinlerin neredeyse tamamen çocuk üzerinden planlanması kişileri daha da zora sokabilir. Çocuğun gelmesiyle birlikte başta olan daha eşit dağılımın daha klasik bir iş paylaşımına dönüşmesi, yani kadın çocukla evde, adam ise kariyerinin ve ev gelirinin peşinde yine bu döneme özel en sık karşılaştığım sorunlardan. Özellikle kadınların kendilerini sosyal ve iş hayatından çok izole kalmış, kariyerlerinde tıkanmış ve maddi olarak da daha bağımlı hissetmelerinin, depresyon tanısına kadar gidebildiğini yaşadım. Diğer yandan ise bazı kadınların anne ve ev kadın rollerini çok benimsemeleri eşleri tarafından çok olumlu karşılanmaz, yine son yıllarda sık sık tanık oldum. Diğer çok karşılaştığım bir durum ise, hızlıca iş hayatına
dönen kadınların ve hobilerine fazlaca zaman ayıran yeni babaların bitmez tükenmez
suçluluk duygusudur.
Faz 4 – Okul çağı ve genç çocuklarla evlilik Çocuklar okula başladığı an yeni aile düzeni ve planlaması başlar. Genelde annenin rolü hafifler. Tam zamanlı iş hayatına ve hobilerine dönme şansı bulur ve “özgürleşir”. Çocuk artık daha fazla öğretmeninin ve yaşıtlarının etkisi altında kalmaya başlar. Bu konuda çocuğun gelişimine izin vermek, ona zaman ve duygusal olarak yetirince “yer” tanımak son derece önemlidir. Bu dönemde genelde sıkıntılar okulun getirdiği konulara dönüşür. Okuldan ne kadar az sorun gelirse, ev ortamı bir o kadar huzurludur. Ancak çocukla ilgili yaşanan her türlü sıkıntı yine çift’in eski konuları açmasına, fazla suçlayıcı tartışmalara ve ve ve yol açar. En sık duyduğum cümle “senin suçun..bu çocuğun böyle olması senden kaynaklanıyor”. Bir ergenle aynı evde yaşamak ise anne-babadan çok çok sabır isteyen bir durum. Değişin vücut yapısı, değişen kişilik, yeni kıyafet tarzı, onaylamakta zorlandığınız yeni arkadaşlar ve hele Allah korusun, işin içine alkol ve başka uyuşturucuların girmesi çok zorlayıcıdır. O döneme kadar evliliğiniz ne kadar olgunlaşmış olsa da, çocukla olan iletişiminiz ne kadar içten ve olumluysa da bu dönem zorlayıcıdır ve öyle de olmalıdır. “aaa biz ergenliği çok rahat atlattık” diyen ailelerde, çocuğun gelişimi engellenmiş yada farkında olmadan ciddi frenlenmiş olabileceğini hesaba katarız. Bu da çocukta panik atak, korkular ve depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklara sebep olabilir. Hepsini gördüm
Faz 5 – Çocuklar evden ayrıldıktan sonra.. “empty-nest”, yani “minikler” adam oldu ve evden uçtu gidiyorlar. Artık yeniden çocuksuz bir çift gibi evde yeni bir yaşam başlar. Birçok şeyin yeniden tanımlanması gerekir. Çiftin yine birbirine ayırabileceğe zaman artar ve böylece ortak ilgi alanları, birlikte uygulanabilecek hobiler, sohbet edilecek ortak konuların kalıp kalmadığı gibi arayış konuları ortaya çıkar. Özellikle çalışmayan kadınların çocuksuz hayata alışması zordur. Günlerinin büyük bir kısmını dolduran rollerinin ortadan kalkması ciddi bir boşluğa ve hayatının anlamsızlığına kadar gider. İş hayatına dönmenin de zor olmasıyla birlikte bana gelen bayan danışlarımda en sık gördüğüm: bel, boyun,sırt ve diz ağrılarında artış, kendi vücutlarıyla ve estetik olmakla uğraşma, sebebi belli olmayan gerginlilik ve sinirlilik, özellikle eş ve çocuklara karşı ve depresyon semptomları. Çiftin birbiriyle daha fazla zaman geçirmesi tabi yine bir sürü bastırılmış, ertelenmiş, görmemezlikten gelinmiş eski konuların açılmasına ve gündeme çıkmasına sebep olur. Bunlara olgunlukla gülüp geçebilen çok az insan vardır. Ayrıca bu dönem genelde yaş olarak (40-55 yaş arası), genelde erkeklerin yaşadığı “ortayaş krizleri” ve kadınların yavaş yavaş girdiği menopoza denk gelir.
Faz 6 – “Olgun” evlilik Emeklilik dönemidir. İş hayatından ayrılan kişiler bunu çok sık statü ve otorite kaybı olarak yaşar ve hisseder. O yıllarca beklenen “ohh bee artık iş güç düşünmek yok..” duygusu gelmez. Birçok insan bu dönemde gün boyunca ne yapacağını bilemez, günler onlar için uzar da uzar. İlişkileri keyifli değilse gün boyunca gereksiz tartışmalar ve sinir harbi yaşanır. Kendine fiziksel olarak da iyi bakan kişiler bu yönde yine kendilerine daha fazla zaman ayırırlar. Kendini daha işe yarar hissetme ihtiyacı duyan kişiler ise, onun bunun işlerini halletme, torunlara tam zamanlı bakma gibi yorucu işler üslenirler. Eşlerden birisi örneğin bu konularda isteksiz ise tam birbirlerine ihtiyaç duyacak dönemlerde boşanmalar yaşandığını gördüm☹ Halbuki “yaşlanma ve bunun fiziksel olarak da kabulü, birbirini kaybetme korkusu, ortak arkadaşlarının ölümü, yaşlı anne-babaların bakımı” gibi ağır konuların birlikte çok da destek içinde yaşayabilinecekken, kişiler bunları görmezden gelebiliyorlar ve birbirlerini sürekli yaralayabiliyorlar…
Daha fazla öğrenmek için ..ARA-SOR, GEL- GÖRÜŞELİM, YAZ-CEVAPLAYIM |